Milli takımımızın ve milli futbolcularımızın saha içinde performans, saha dışında dezenformasyonla alakalı gündemleri yazılı, görsel ve sosyal medyanın talanına, tüketimine, gevişine uğramış durumda. Çorbada bizim de tuzumuz olsun istedik ve yanlış şeritten gidenleri başlıklar halinde değerlendirdik.

Hoca seçimi

Tasarımından çizimine, kabortasından motoruna, yazılımından donanımına yerli ve milli bir otomobile ecnebi sürücü bindirerek Avrupalı muadilleriyle rekabet edeceğine inanmaktır Mister Montella. Üstelik hiç F1 tecrübesi yok ve yardımcıları ile aynı dili konuşamıyor.

Kadro tercihi

Futbolcu menajerleri, TFF işgüzarları ve kulüp lobilerinin kadro tercihlerine gayri ahlaki yöntemlerle müdahalesi dedikodularının iletkeni olmayacağız tabi ki. Bu başlıkta ki meramımız biten sezonu genelde rotasyonda veya tribünde tamamlayan isimlerden takım teşekkül edilmesidir. Genelde forma verilen Mert Müldür, Orkun, Salih, Kenan, Arda, Yunus, Zeki, Merih gibi oyuncular hedef kulvarlarında ortalama 1200 - 1800 dakika arası süre alabilmişler, maç fiziği ve pratiğinden mahrum durumdalar. Form ve formadan uzak kalacağı halde İrfan Can gibi sakat bir futbolcuyu şampiyonaya götürmek olsa olsa bir fincan kahvenin sonucudur. Sakat isimlerin yer aldığı kadroda Eren Elmalı, Ozan Tufan, Yusuf Sarı, Oğuz Aydın, Can Uzun gibi hakedişleri istihkak ettirilmeyen şanssızlar da var. İkisi süper formsuz biri eldiven öksüzü üç kaleci Almanya’dayken Bahadır, Bilal gibi genç ve hazır kaleciler televizyon müdavimi yapıldı.

Oyun organizasyonu

Birinci torbada bulunan ülkeler sistemler, ikinci torbada bulunan ülkeler takımlar, üçüncü torbada bulunan ülkelerde Hoca ve futbolcular üzerinden oynarlar, okurlar, tartışırlar böyle turnuvaları. Biz geleneksel üçüncü torba takımı olarak şanstan, kaostan nasiplenerek şimdilik yola devam ediyoruz. Papaz pilavdan bıkana kadar keyif almaya bakacağız.

İletişim muarızlığı

Milli dedikoduların milli takımımızdan daha çok rağbet gördüğünü üzülerek takip ediyoruz. Bir başka üzüntümüz de dezenformasyonla mücadelede futbolcuların kullanılmasıdır. Bir idari menajerin veya milli takım sorumlusunun olmadı teknik direktörün bulunması gereken koltuklara futbolcuları oturtmak ilkelliktir. Kendilerini ifade edecek, dinleyenleri ikna edecek seviyede Türkçe konuşamayan Hakan, Salih, Kenan gibi gurbetçilerin seçimi ise beterin beteridir.

Siyasi mizansen

Portekiz mağlubiyetinden ardından Spor Bakanı ve TFF Başkanı dört nala soyunma odasına intikal etse, şov yapsa, Sayın Bak’ın telefonunu arayan Cumhurbaşkanımız açık mikrofondan futbolcularımıza "Gençler, sahada aslanlar gibi mücadele ettiniz. Emeğinize, alın terinize sağlık. Hepinizle gurur duyduk. Neticede bir futbol maçı kaybettiniz. Üzülmek, yas tutmak yok. Önümüzdeki maça hazırlanın. Hepinizin alnından öpüyorum." deseydi, diyebilseydi bu başlığa gerek duymazdık elbette. Her başarıyı kişiselleştiren her başarısızlığı sokağa terk eden siyasi erkimiz şaşırtmamaya devam ediyor.

Spor basınımız

Futbolun, organizasyonun, yayının, yönetimin, yeniliklerin analizi, felsefesi, sunumu ile iştigal etmek yerine dedikodu, asparagas ve demagoji ağırlıklı programlar tertipleniyor.

Taraftarlarımız

Rakip takım İstiklal Marşını yuhalamak ayıbı yeterde artar bize. Üstelik bu rakip tek sıkıntısız komşumuz Gürcistan’ken. Son maçımızda Çekya takımının on kişi kalmasını çılgınlar gibi kutlayan insanları spor ahlakı ve felsefesiyle yüz göz etmek yakın çağlarda mümkün olmayacak galiba. Milli çocuklarımıza çıktıkları bu yolda bol şans, eğlence ve başarılar diliyorum.